Cuma, 19 Nisan 2024

İnsan Beyni ve Büyük Beyin-Dar Pelvis Paradoksu

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İNSAN BEYNİ VE BÜYÜK BEYİN-DAR PELVİS PARADOKSU

İlk atalarımız kafatası boyutları ve beyin hacimleri nedeniyle bilgisayarların ilk modellerini çağrıştırıyordu, oysa bugün insan beyni ilkel atalarından yaklaşık %50 daha büyük hacme sahiptir ve vücut ağırlığıyla karşılaştırıldığı zaman diğer hayvanların beyinlerinden 3 kat daha büyüktür. İnsan beyni geliştikçe fiziksel aktiviteyle yaptığı işlerin büyük kısmını geliştirdiği araç ve yöntemlerle gerçekleştirir olmuş ve fiziksel aktivite açısından profesyonel sporcular haricinde pratikman hiç enerji harcamaz konuma geçmiştir. Taş Devri diyeti önerenlerin temel yanılgısı da burada yatmaktadır. Bahsi geçen insanlar ister bir grup ilkel atamız, ister akşam yemeğine davet ettiğimiz konuklar olsun, insanın iyi beslenmesinin en güç yanı doğru besinleri doğru miktarlarda almaktır. Ne yazık ki artık yaşam tarzımız değişmiş, yiyecek temin etme yöntemlerimiz tamamen dönüşüme uğramıştır ve bir zamanlar hayatta kalmamıza yardım eden içgüdülerimiz bugün üzerimizde yıkıcı etkiler bırakmaktadır. Büyük fast-food firmalarının yıllık devasa cirolarının tek bir nedeni vardır: İnsanoğlu yağ ve şekere bayılmaktadır. İlkel atalarımızın yaşam alanlarında bulabilecekleri en kalorili yiyecekler en çok yağ içeren etler ve şeker içeren olgun meyvalardı. Ancak bunların temin edilmesi kolay değildi, bu nedenle canları bu yiyecekleri ne kadar çok çekerse o kadar çok çaba harcamak zorunda kalıyorlardı. Genetiği yağ ve şeker sevecek şekilde programlanmış olan bu canlılar sonuç olarak daha güçlü,daha dayanıklı, daha doğurgan ve kıtlık dönemlerinde devreye sokulabilecek daha büyük rezervlere sahipti. Oysa bugün canı yağ ve şeker çeken insan internet başında basit bir parmak hareketiyle istediği menüyü ısmarlayabiliyor. Fast-food devleri de tam da bizim içgüdüsel düşkünlüklerimize uygun ürünlerle karşımıza çıkıyorlar.

İçgüdüsel kaloriden zengin gıda düşkünlüğümüz bugün başımıza büyük dertler açmaktadır. Ancak ilkel atalarımızdan bu yana bunun beklenmedik bir sonucu da ortaya çıkmıştır. Et, insan beyninin büyüyerek bugünkü boyutlarına ulaşmasında öncü rol oynayan bir çok besin maddesi içermektedir. Beynimiz vücut ağırlığımızın sadece %2’sini oluşturmasına rağmen vücudumuzun kullandığı toplam enerjinin %20’sini tüketmektedir. Enerji bakımından işletmesi fevkalade pahalı bir organdır. Basit bir insan-hayvan kıyaslaması yapmak gerekirse, insanlar son derece güçlü süper bilgisayarlar kullanırken, hayvanlar işlerini el tipi basit hesap makineleriyle görüyor gibidirler.

Doğumdan yetişkin hale gelene kadar beynimiz dört katına çıkar. Daha büyük beyinlere sahip olacak şekilde evrimleşme insanı hayatta kalma mücadelesinde başarılı kılsa da beyin büyümesinin önündeki en büyük engel dişilerin pelvis genişliği olmuştur. Baş belli bir ölçünün üzerinde büyüdüğü taktirde doğum kanalına sığması mümkün değildir. Bir teoriye göre iki ayak üstünde yürümek pelvisin boyutunu sınırlamıştır. Pelvisin yapısı dik duruşumuz için çok önemlidir. Eğer pelvis çok daha büyük olsaydı, omurgayı gerektiği gibi destekleyemezdi, bu durumda bebeklerin daha büyük beyinlerle doğması halinde insan dişisinin pelvisi öyle büyük olmak zorunda kalırdı ki, iki ayak üstünde doğrulması mümkün olmaz ve dört ayak üzerinde yürümesi gerekirdi. Buna büyük beyin-dar pelvis paradoksu adı verilmiştir. Pelvisin boyutları son bir milyon yılda hayli genişlemiş olmasına rağmen, kadınlar hala acı çekerek doğum yapmak zorunda kalmaktadırlar. İnsandan başka hiçbir memelinin dişisi doğum sırasında kadınlar kadar büyük bir acı çekmezler. Olaya bir de tersten bakacak olursak; iskeletimiz iki ayak üstünde yürümemizi destekleyebilsin diye beynimiz, yetişkin döneminde ulaşacağı büyüklüğün yaklaşık dörtte biri kadar, pratikman prematüre sayılacak boyutlarda doğmaktayız. İnsan beynini aç bir hayvana benzetebiliriz. Yukarıda belirttiğimiz gibi beynimiz kanımızdaki oksijen ve enerjinin %20’sini kullanır. Beyin boyutlarına oranla vücudumuzdaki diğer organlardan 20 kat fazla enerji tüketir. Herhangi bir yakıt deposu olmaksızın her gün sürekli olarak çalışır. Beyin enerji depolayamadığı ve hiç duraksamadan çalışması gerektiği için ona kesintisiz olarak enerji sağlamak vücudun birincil görevidir.

İnsanlığın varoluş serüveni boyunca bugün bilimin ulaştığı son noktada herbirimizin birer kozmik tesadüfler silsilesinin eseri olduğu ortaya çıktıkça Einstein’dan Hawking’e kabul edilen çoklu evren teorisi ve dünyamızda yaşam oluşabilmesi için mutlak fizik yasalarının gerekliliği yadsınamazken, böyle değerli bir büyük tasarım ürününü bu kadar hor kullanabilmek için ancak insan olmak gerekir diye düşünüyorum. Varolmamız hayal dahi edilemeyecek kadar sofistike bir tasarım sonucu mümkün olabiliyor (çoklu evren teorisine göre başka evrenlerde de kozmik tesadüfler farklı yaşamları mümkün kılmış olabilir), ancak biz bu dünyanın efendileri, düşünme yeteneği en gelişmiş canlıları, bize bu kısa yeryüzü misafirliği için sağlanmış 120 yıllık azami ömrü mirasyedi hovardalığında harcayacak kadar duyarsız, gamsız, özensiz olabiliyor, para denilen aptal bir değerin peşinde bu mükemmel ürünü heba ediyoruz. Ve sonuçta yaşamımızın neredeyse yarısını yaşayamadan göz göre göre kaybediyoruz.

Ne denir; bu kadar ahmaklık ancak insana özgü bir davranış biçimi olsa gerek.

Bize her türlü istek, soru, öneri vb. için iletişim sayfamızdaki formu doldurarak ulaşabilirsiniz..

Ofis ( Dr.Moris Yaşa )

Bostancı - Kadıköy
İstanbul - Türkiye

Sosyal Ağlar